Cuma, Şubat 16, 2007

seradaki hiyar

Tukenmek uzere su kisacik an,
yakinda yok olacak.
Ve ister altindan yapilmis,
isterse aciyla yuklu olsun,
birkez daha ayni kilikla,
karsina cikmayacak...
sevgilerimle...
aylardan subat, subat olmasini da; hic kis sogugu yok... bu senede pek olmadi gibi birsey aslinda... birkac tadimlik soguk gun, bol ayaz, az kar, az yagmur... o kadar... mevsim basinda gardolabimizi degistirip kisliklari one aldik, ama cok da fazla giyemedik sanki...

mart kapidan baktiracak mi, kazma kurek yaktiracak mi bilmiyorum, bakalim, gorelim... karsidan goz kirpsa bile bahara yaklasiyoruz... bu haftaici dolabimi soyle bir elden gecirmeyi dusundum... kisliklari azaltmali... fazla yer kapliyorlar... yazliklar daha guzel... baharlik olanlarda tercih sebebi... daha bir inceler, daha bir tiril tiriller, daha bir rahatlar, daha bir renkliler, daha bir kullanislilar... kisliklarda guzeller ama kabalar, nispeten daha renksizler, fazla yer kapliyorlar, fazla agirlar... bahari ve yazi degerlendirmek gerekli... havanindan hafiften kistan bahara cevirmeye basladigi mevsim normallerinin uzerindeki sicakliktan ve bilumum bos zamandan faydalanarak yeni bir gardolap duzenlemesine el atalim!

kazaklar bir kenara... polarlar bir kenara... kutba ne gerek var ki zaten!!! havalar ne kadar soguk olursa olsun, bizim aramiz sicak olsun! dolabi bir elden gecirmeli! hem de fazla vakit kaybetmeden... gun isigindan faydalanarak... malum geceler kisaliyor, gunduzler uzuyor... kacirmayalim bu firsati...

bir kazagim vardi... pek severdim onu... hani giyince de bana yakisiyor diye dusunurdum... aslinda aynaya bakinca gercekten de yakisiyordu... ikinci eldi... ama ben yine de onu cok seviyordum, giyilmekten pek eskidigini dusunmuyordum.... uc-bes giydim, cikardim ama uzunca bir sure de gardolabimda durdu... isitiyordu... hos, havali bir kazakti... kirlendiginde ozenle yikiyor, ozenle kurutuyordum... biraz buyuktu bana... XXL... extra large... zaman zaman icine gomlek giyerek kazagin dokumlulugunu almaya calisiyordum... sanirim bu buyuklugunden dolayi dolabimda fazla yer kapliyordu...

bir baska kis, yeni bir kazak almistim... daha sweat tarzindaydi... hani al ustune cik... muthis pratik bunlar! yuruyuse mi cikacaksin, al ustune; hafiften serinledi mi hava, al ustune; spor mu olmak istiyorsun, al ustune; cool mu olmak istiyorsun teenageler gibi, al ustune, hayati haraketli mi hissetmek istiyorsun, al ustune... herseyle uyum sagliyor swaet tarzi kazaklar... jean ile, kadife pantalon ile, kanvas ile... o yuzden uzunca sure vazgecemedim bu kazagimdan da... bol kesimli olunca bunlar, sizi fazla siskin gosteriyorlar ya; bende sismis sismis olmamak icin small aldim... haliyle giyerken cikarirken zorlaniyordum... uc-bes giyisten sonra, fazla zorlama oldu ki dikislerinden sokulmeye basladi bu kazagim... ben 1-2 igne-iplik destegiyle tutturmaya calistim sokukleri ama baktim ki terzi gibi olucam cikicam bu kazagi giymeye devam edersem... yine de durdu dolabimda...

bu sene bu kis mevsimimiz malumunuz uzere fazla soguk gecmedi... hatta olayi astilar; kuresel isinma dediler, kuraklik dediler, aklimizi basimizdan aldilar... ben de alisversi yapmadim oyle kalin kalin kislik...

hirkalarim vardi, bu kis onlari kullandim... bir sefer cizgili gomlekle, bir baska sefer beyaz gomlekle, bir diger diger diger bir gomlekle... boylesi cok iyi oldu... eger hirka fazla gelirse, gomlegimle kaldim; gomlegim usuturse hirkamla isindim...

simdi baharda geliyor... dolaba bir el atmak gerekli!

XXL large kazagimi ucuncu el olarak bedenine daha bir oturacak biri almisti... elden ele dolasiyordu... dolabim da boslugu uzun bir sure farkedilmisti, ama o kabalik o fazlalik o gereksizlik gitmis, yer acilmisti... Sweat kazagimi da kaldirmistim kutuya, o kutuyu da diger giymeyecegim giysilerimle birlikte kapinin disina cikarmistim, muhtemelen biri degerlendirmistir onu da...

Simdi sirada giymeyecegim diger kiyafetlerimi ayirmak var... haftaortasi basladim aslinda soyle bir goz atamaya... gerci kalin kazaklar gibi agirlik yaratmiyor uzerimde ama, yine de baharlik duzenlemelere girisme zamani... sanki gozumun icine baka baka diyor bana “aynada gormuyor musun kendini, oluyor muyum ben sana, uyuyor muyum ben sana, renk olarak tutuyor muyuz birbirimizi, ne bu israr”...

Bir-ikide atkim vardi... Boynuma alinca seviyordum onlari, sicacik yapiyorlardi siki siki simsiki sariyorlardi... ama kazin ayagi oyle degilmis, aslinda beni boguklarini anladim... daha fular tarzinda birseyler daha uyacak baharlik ince kiyafetlerime... hem renkleri de acmiyordu beni... cikardim... kutuya koydum...

Bir tane brosum vardi... kucuk birseydi... hos oluyordu onu takinca... ama farkettim ki, benim onu ceketimin yakasinda goz onunde bulundurmam, goz onunde olanin kendisi oldugunu dusundurmus beni ezmis, gecmis... ignesi de kirilmisti zaten... her ne kadar ceket ile cok guzel duruyor olsa da ignesi kalbime batiyordu artik... onu da kutuya koydum...

Bir tane de saatim vardi... cogu zaman saat kullanmama regmen bilegimin hareketini kisitladigini dusundugumden, uzunca bir sure bu saatimi her disari cikisimda bilegime takmistim... ama bununda klipsi yalama yapmis olmali ki, ne acildigi ne kapandigi belli oluyordu... bir suredir kullanmamistim ama tamirciye de gitmesine gerek yoktu, onu da kutuya koydum...

Birkac eski tokamda ayni kaderi paylasti... derler ya kafana tokadan baska birsey takmayacaksin! diye... mumkunse saclarini salacaksin, tokanin onlari engellemesine izin vermeyecksin... parlayacak saclarin, dalgalanacak ruzgarda, sevdiginin parmaklari dolasacak... onlar da kutuya...

Cekmecelerimi de elden gecirdim... Kenarda, kuytuda, kosede birsey kalmasin... Yazmayan tukenmez kalemler, hicbir zaman kullanilmayacak bircok not defteri, saga-sola tikistirilmis dergiler, ayagi kirilip kalmis cerceveler... Hepsi kutuya...

Kutu da kapinin disina...

Hani derler ya, kapiciya veya ne menem bir espridir anlamam kapicinin kizina falan; ama ben oyle yapmayacagim... kutunun ici cok dolu... bir kisinin faydalanmasi haksizlik olur... hem zaten ruhlari ahlaktan ve insanliktan nasibini almamis alicilari ben istemesem de iclerindeki kanser yapici rekabet duygusu bir araya getirecek... istedikleri gibi paylasabilirler... muhtemelen en once seni alacaklar... en uste koydum cunku... kolay gorunesin diye...

seradaki hiyar da ne, okuyorum okuyorum anlamiyorum diyorsan... dolabi, cekmeceleri, odayi toplamak, kutu bulmak, icine doldurmak herseyi ve hepsini, surukleye surukleye kapinin onune cikarmak kolay olmadi... yordu... yoruldum... neskafe yaptim kendime dinlenmek icin... CDmi de koydum, fonda beklenilenin aksine cok da romatik birseyler yok:) Sozlerinde seni buldugum sarki var... Mirkelam’in sarkisi var “Asuman” Sozleri de soz yani:) “iste bu kapi iste bu da sapi, daha nasil olur ki askin ispati... yuzume bakmadin, farketmedin bile, uzuldum cok, coktum ama derler ya kivril fakat kirilma... Ne kaddar ayip! ne yaptin asuman, kalbimi kirdin... Ne kadddaaar ayip! yapma asuman, kalbimi kiridin.... iste bu kapi iste bu da sapi, daha nasil olur ki askin ispati...”

... elime de gazetemi aldim... okumaya basladim... karikaturu gordum...

“- Ruh halim havaya gore degisir benim, kisin hep depresif olurum,
- Bu sene kis olmadi ama, hava hep sicak, hep gunesli, kendini iyi hissediyorsundur,
- Hayir domates gibi hissediyorum kendimi, kisin serada yetisen domates gibi, hiyar gibi, patlican gibi, tatsiz...”


 

Pazar, Şubat 04, 2007

Kurekli Selalesi / Kentorman

Kurekli Selalesi / Kentorman
Hava ayaz mi ayazEllerim ceplerimde
Bir turku tutturmusum
Duyuyorsun degil mi?
Calacak bir kapim yok
Mutluluga hasretim
Artik sokaklar benim
Goruyorsun degil mi?
Zaman akmiyor sanki
Saatler durmus bugun
Sonsuz yalnizligimda
Bir tek sen varsin bugun
Ya don bana artik
Duyuyor musun beni?
Ya cik git dunyamdan
Anliyorsun degil mi?
Bir resmin kalmis bende
Tam ortadan yirtilmis
Hani siyah kazakli
Biliyorsun degil mi?
Gozlerimden suzulen
Bir kac damla anida
Senin sicakligin var
Anliyorsun degil mi?

Subatin ilk haftasindayiz. Yeni yil ne kadar cabuk geldi de; Bir ayini bitirdik biz. ne zaman oldu, hangi kasla goz arasinda biz koca bir ayi bitirdik de yeni bir aya basladik? Pazar gunumuzdeyiz... Hava soguk... Kar yok, uc-bes gun once vardi, taze bitti:) geriye ayaz kaldi... Sabah evden cikip sabah serinligini hissedip ardindan da yuruyuste ayazi yiyince Baris Manco’nun bu sarkisi aklima geldi... Yuruyus boyunca hep aklimdaydi... Hava ayaz mi ayaz... Ellerim ceplerimde... Bir turku tutturmusum... Duyuyorsun degil mi?...

Sabah macerali basladik gune... Aslinda kaybolmamiza pek imkân olmayan yerde kaybolduk... Hadi cumleyi biraz hafifletelim, yolu bulamadik yada yollari karistirdik diyelim:):):) Boyle diyelim ki; en on araba olarak diger ekibin oklarini fazla uzerimize cekmeyelim... Hahhahaha, gerci inanilmaz keyfiliydi! o yol mu, bu yol mu, yok yok o giristi kacirdik, hayir o giris degil burayi gececegiz sonra sapacagiz, simdi duz gidelim kesin buluruz, yol ikiye ayrilacakmis saga ve sola diye biz sola donecekmisiz, aaa yoksa biz ana yola tekrar mi iniyoruz, saga mi sapacaktik solmuydu, e bu ust gecite dumduz gelerek de ulasabilirdik, hayir hayir!!! duz degil iste bu araaaa cabuk saga donnnn :))) inanilmazzz keyifli dakikalardi... Gerci bu durum takip eden aractakiler ve ozellikle suruculer icin nasil bir durumdu bilemiyorum, ama bizim icin (bizim surucumuz de haric elbette!) kahkahalarin havada ucustugu bir kaybolmaydi!

Simdi ben size nasil bir on bilgi verebilecegim ki bu durumda! Nasil tarif edecegim siz de gidin, gorun, gezin, keyfini surun, Veni Vidi Vici deyin nasil diyecegim :)

Tamam! Hadi baslayalim... İstikamet: Delicay’in aktigi Kurekli Selalesi / Kent Orman! Yon olarak ilimizin dogusundayiz, Kestel tarafina dogru ilerliyoruz...
Hamamlıkızık Koyu tarafina ulasacagiz... Buradaki koylerle ilgili kisa bir bilgiyi baska bir gezi notunda anlattigim icin suan tekrardan anlatmiyorum. Ama isterseniz Bkz: Saitabat Selalesi. Sehir merkezine yaklasik 14 km, Ankara Asfaltina ise yaklasik 4 km mesafede... Ozel Not: Bu mesafeler bizim icin bir kac katina cikmis olabilir! :) Yookk, yookkk ! kaybolduk demeyecegiz, sabah hem trafik kesfindeydik, yogun mu degil mi diye, hem de acaba kac sokak yada yoldan giderek nereye ulasabiliriz diye cevre kesfindeydik:) Kaybolmadikkkk yani... Hahhahaha... :):):)

Nasil gidiyoruz? Ankara Yolunda ilerlerken derenin oldugu yeri gordugunuzde, hani yol boyunca asfalt iki kez kesiliyor dere yatagindan dolayi, iste dere yatagini goruyorsunuz ve oradan saga sapip dumduz yukari giderek Kent Orman’a varabiliyorsunuz... Bir yerlerden yine sag-sol yaptik ama; artik o noktada kesinlikle nasil bir yol izledigimizi bilmiyorum... Ulastik bir sekilde... Baska yollar da olabilir tabi... Ama ben ikinciye nasil giderim bilmiyorum :)

Kent Ormana geldik!... Giriste sag tarafta bir alabalik restorani var... Restoranin yanindan duz yukari cikarak basliyoruz heyecanli yuruyusumuze... Ozel Tavsiye: Eger donuste bu restoranda alabalik keyfi yapmayi dusunurseniz, onceden yuruyurusunuzun ortalama ne kadar surecegini soylerek siparisinizi verebilirsiniz, ki geldiginizde baliginizi hazirlamaya hazir olsunlar.

Parkurumuz guzel, fazla zorlayici degil... Ancak dik... Ormanlik bir alan diyerek duz bir parkurda olacaginizi dusunmeyin... Havanin soguklugu, ayazi kendini hissettiriyor... Toprak baslarda nemli, yer yer karli... Ilerledikce ise baslarda karli, yer yer buzlu... Su dinleme bolgesi, kus gozlem alani, asma kopruler, yagmur barinaklari gibi alanlar var... Parkurun baslarinda yoruldugunuzda dinlenmek icin yada ortamin keyfini surmek icin oturabileceginiz banklar mevcut... Bircok noktada harika fotograflar cekebilirsiniz, kadrajiniz oldukca yaratici olacaktir! Bir yaniniz selalenin keskin kanyonu, bir yaniniz ustu karli agaclar olabilir... Havanin soguklugundan midir yoksa mevsimi degildir ondan midir bilmiyorum, kuslara pek rastlamadik... Genel olarak faunadan uzak olduk bu sefer... kayaclar cok guzeldi... Tam kivamindaydi :) Ne devasaydi, ne de ufak tas edasindaydi... Kuzeye bakan yuzleri kalin bir yosun tabakasiyla kaplanmisti nerdeyse hepsinin... Hele hele uzaktan bakinca kaya obeklerine; beyaz kar, kahverengi toprak, arada yesil yapraklar, grili kayaclar, yesil yosuncuklar ve arkada akan bir su! Manzaranin hâyâlini size birakiyorum simdi! Soguyu eklemeyi unutmayin ama imajinizina;)
Bu arada hemen soyleyeyim; Bursa Kent Ormani, Turkiye’nin ilk kent ormani! Piknik yeri, mesire yeri gibi dusunmemek gerek, cunku oyle degil! Yuruyus ve tirmanma parkurlarinin oldugu, habitatin bozulmayip aksine yasam alani olarak rehabilite edildigi bir mekân! Bilenler icin; Botanik Park’in, orman versiyonu! Bursa’nin gidilesi-gorulesi yeri!

Yaklasik 2,5 saat kadar yuruyoruz hatta tirmaniyoruz... Haftasonu sogukta doga ile icice olmak! Kesinlikle guzeldi! Ormanin rehabilite edilmis olmasi yonunuzu bulmaniz icin buyuk avantaj... Agaclar yuksek... Ustleri karli... Karacam, kizilcam, kestane, ardic, kayin, mese... Yer yer yesil yapraklar, uzerleri karla ortulmus yesil yapraklar, yer yer ciplak agaclar, sanki usuyor ve dokunsaniz dallari kirilacak gibi... Toprakta yesermis bir-iki yaprak ve aralarinda bir-iki cicek... Ilerledikce hem bitkilerde hemde kayalarda buzdan olusmus sarkitlar... Tirmanirken zorlanmamaniz ve yonunu kestirebilmeniz icin yer yer agac dallarindan minik merdivencikler... Kolaylastirilmis trekking! Bu harika birsey! Cunku Sansarak gibi kendime saglam bir tas aramak zorunda kalmadim:) Merdivenler dediysem sakin tahta basamaklar dusunmeyin, haksizlik olur! agac dallarindan, yukari dogru cikarken kendinizi sabitleyip guc almaniz icin olusturulmus mesafeli basamaklar bunlar...

Bir suru asma kopru...

Selalenin suyunun aktigi ve karsi tarafa gecmemiz gereken yerlerde ufak kanyonlari atlamak icin yine agac kutuklerinden yapilmis tahta koprular...

Bir kopru latadan yapilmis, digerleri kutuk...

Kutuklerin ustleri karla kapli... Haliyle arada buzlar...

Heidi edasiyla hoplaya ziplaya gecmedik kopruleri:)

Ama Sansarakla kesinlikle kiyaslamayorum, hazir koprulerin varligi muthis! :)

Hedef 80m yuksekten akan Kurekli Selalesi...

Nefes nefese kalarak variyoruz hedefimize...

Varisimizi olumsuzlestirdik! Biraz daha yukariya cikabilirdik ama yol iyice kar kapli oldugu ve buzlandigi icin bu ara kademede durmaya karar verdik. Ki burasi Kurekli Selalesi Seyir Terasi yada Seyir Kulesi...

Bu noktadan sonra geldigimiz ayni guzergâhtan donduk... Oysa hic bir yuruyuste ayni guzergâhtan geri donmemistik... Belki en tepeye ulassak farkli bir yol vardir, bilmiyorum...
Asagiya dogru inis karli, kaygan kisimlari gectikten sonra oldukca kolaydi... Cunku yolu ogrenmistik... Bir de asagiya inisimizde hava biraz daha iliniyordu, toprak kar ve buzdan arinarak nemli bir zemin hale geliyor ve etabi bizim icin kolaylastiryordu. Tabi donuste onceden siparis ettigimiz alabaliklarimizin hazir oldugu dusunmek baska bir hiz katiyordu bize, o ayri! :)

Tirmanis ve inisimiz bittikten sonra giristeki alabalik tesisine gecip hemen soluklaniyoruz... Yanan sominede isindiktan sonra baliklarimizin hazirlandigini ogreniyoruz ve hemen masalarimiza geciyoruz. Yine Ozel Bir Not: Bu bolgede
diger selaleye yaptigimiz gezimizde gunumuzu sonlandirdigimiz alabalik tesisi, bence, daha guzeldi. Neyse efendim, baliklarimizi dinlenerek bir cirpida bitiyoruz... Ve anliyoruz ki; daha hizimizi alamamisiz ve Cumalikizik’a dogru yola koyuluyoruzzzzz :)
Bir baska yerde gorusuruzzz !

Dikkat! Sarkimizi unutmayalim;)

Hava ayaz mi ayaz
Ellerim ceplerimde
Bir turku tutturmusum
Duyuyorsun degil mi?
Calacak bir kapim yok
Mutluluga hasretim
Artik sokaklar benim
Goruyorsun degil mi?
Zaman akmiyor sanki
Saatler durmus bugun
Sonsuz yalnizligimda
Bir tek sen varsin bugun
Ya don bana artik
Duyuyor musun beni?
Ya cik git dunyamdan
Anliyorsun degil mi?
Bir resmin kalmis bende
Tam ortadan yirtilmis
Hani siyah kazakli
Biliyorsun degil mi?
Gozlerimden suzulen
Bir kac damla anida
Senin sicakligin var
Anliyorsun degil mi?

Cumalikizik

Cumalikizik

Cumalikizik bugun piyangodan cikti bize:) Planli programli degildi, pek bir o ozlemis bizi, biz de onu; bir gorelim dedik birbirimizi:) Aslinda nicedir benim aklimda Cumalikizik’a gitmek... Ya gozleme yemek sicak sicak haftasonu kahvalti niyetine yada gidip o evleri pozlamak... Hatta daha dun icin program dâhilindeydi, ama olmamisti gidilememisti tipki bir onceki haftasonu gibi... Bu gun iste tam yeri tam zamani; sapkadan cikan tavsan gibi burasi bugun piyangodan cikmisti :) Donus programimiz oldu bizim icin... Ama hani yemegin en guzel kismi tencere dibidir derler ya (kandiriyor da olabilirler tabi!); Kurekli Selalesi / Kent Orman uzerine en guzel saatlerdi...

Cumalikizik nerededir? Hemen baslayalim! Civar koylerle ilgili kisa bir bilgilendirmeyi
Saitabat Selalesi gezimizde yazmistim. Bu yazida etraftaki koylerin isimlerinin nereden geldigi yaziyor. Kentin dogu bolgesinde bulunan Cumalikizik eski bir Osmanli Koyu. Hatta Bursa’nin en eski koylerinden. Neredeyse 300 yillik eski kerpic evler, daracik gercek! arnavut kaldirim sokaklar! Koyun tarihinin de 700 yillik oldugu soyleniyor. Gelecegin Osmanlilari Bursaya goc ettigi donemlerde bu koyleri tercih etmisler.

Koyun suan ki hâli; cok guzel... Tarihi dokusu korunarak ozenli bir calisma ile koydeki bircok ev restore edildi... Cogu ev hâlâ koruma altinda... Eski hâlini bilenler bu restorasyon calismasi ile koyun ne kadar guzellestigini, dokusundan birsey kaybetmeden nasil yasamaya devam ettigini ve Bursalilar icin bir cazibe koyu hâline geldigini bilirler ve cok rahat kiyaslayabilirler...

Evler kendine ozgu, iki yada uc katli... Kerpicten... Ahsaptan... Kafesli... Cumbali... Kucuk ahsap pencereli... Girislerinde bir avlu... Avlularda gozleme ocaklari! Cunku koyumuz bursanin gozleme merkezi!:) Koylu kadinlarimiz, kizlarimiz evlerini size aciyor, giris bolumlerinde sicak sicak gozleme yapiyor, hemen avluda size ozel yapmis olduklari sedirlerde veya yer minderlerinde gozlemeleri afiyetinize sunuyorlar... Yazin ahududu veya soguk ayran esliginde, kisin ise sicak ve demli bir cay esliginde... Cogu evin kapisinin onunde ufaktan tahta tezgahlarda da ev yapimi eriste, manti, makarna, portakal receli, incir receli, portakal receli, tursu satiliyor... Yada kenarlari oyali yemeniler, havlular... Hatta koyun girisindeki meydanda kurulan tezgahlarda Cumalikizik yazili cesitli hatira esyalari...

Bu bolge yamacta oldugu icin Cumalikizikta da yukariya dogru cikiyorsunuz... Sokaklar temiz... Yazin sokaklarin ortasindan dagdan Kirkpinar’dan cikan ve Balikli vadisinden akan buz gibi suyun suzuldugunu gorebilirsiniz... Renk renk boyanmis kutu gibi simsicacik evler! Sehir yasantisinda neredeyse unutmaya basladigimiz soba bacalari... Camin kenarina oturmus cocuklar... Yada sokakta kosturanlar... Hizli, kosusturmali, stresli, karmasik haftaici ve sehirici hayatindan bir nebzede uzaklasip kendimize gelebilmek nefes alabilmek icin sanki ozel olarak saklanmis bir koy burasi...

Koyun yeni cehresinden dolayi ozellikle haftasonlari Bursalilarin yogun akinina ugruyor burasi... Fotograf cekimi icin ozel olarak geziler duzenleniyor... Onemli bir kurs pratik bolgesi... Yada biraz daha isi ilerletmis olanlar bireysel olarak gelip koyu, evleri, sokaklari, koy kapilarini, pencereleri, tul perdeleri, saksilari, tezgahlari, gozleme saclarini, elislerini kareliyorlar... Koy halki bunlara hic yabanci degil... Ustelik koydeki cocuklar size seve seve model bile oluyorlar!
Yukari dogru cikarken meshur Cin Araligi var... :) Burasi bir ust sokaga cikmak icin iki ev arasindaki ufacik, daracik bir ara... Cok sismansaniz gecemezsiniz, benden soylemesi!!! Hahhahaah :) :) :) Aman, hemen saka yaptim diyeyim de yanlis anlasilmasin ;)

Koy meydaninda koyun bir muzesi var... Ufacik-tefecik-minicik bir muze... Koyle ilgili eskiye ait cesitli esyalar var... Hemen yakininda da koy kahvesi var...

Biz koyun ust taraflarinda olan bir gozleme evine girdik. Burasi buranin koylunun degilde bir isletmecinin islettigi ve gozleme-kafe olarak hizmet verdigi en taninmis olani; mavi Boncuk.Kapisindan iceri girdiginizde dikkatinizi hemen ceken ve hemen hemen heryerde olan mavi nazar boncuklari... Kapinin kilidinde bir anahtarlik olarak, pencerenin ahsap cercevesinde bir sus olarak, ahsap rafta cesitli susler olarak, mavi nazar boncugu boyali tabureler olarak... Turk kahveniz mangalda agir agir kor ateste yapiliyor, cayiniz semaverde geliyor, gozlemeniz sacda pisiriliyor... Size dusen tek birsey var; sobayla sicacik isitilan ic kismin en arkasindaki yer minderlerine oturup ahsap dekore edilmis eski bir koy evinde yorgunluk atip keyif surmek! En guzeli de heralde, burada bu keyfi yaparken yalniz olmamaktir! Basinizi yaslayabilecegiz bir omzun olmasi keyfinize keyif katacaktir!

Sevgiler!
(FOTOLAR YAKINDA)