Pazartesi, Nisan 30, 2007

Pus




Koyacak cebiniz varsa,hayatın binlerce armağanı vardır !
 
Bugun cok mutlu oldugum soylenemez. Paylasmak istemedigim bir sessizlik var icimde. Dusunmek istemedigim bir dolu dusuncem de var. Biliyorum, bu noktadan sonra hersey degisecek. Nasil gelisecegini bilmiyorum, ama hersey degisecek. Garip bir duygu icerisindeyim. Guclu muyum, gucsuz muyum bilmiyorum. Bu sessizlik benim icimde mi, yoksa heryerde mi onu da bilmiyorum. Biraz endise var dusuncelerimde, suyun hangi yone akacagini bilmemekten dogan. Bu endiseyi bastirmak icin icimdeki sessizligi buyutuyor olabilirim. Bu ayrimlar da ne kadar zor oluyormus hayatta! Biraz sancili, biraz korkutucu, biraz bilenmez, biraz tedirgin edici, belki de biraz degil de hepsinden cokcana. Belki de hepsi husn-u kuruntu. Genelde bilinmezin getirdigi, bekleyisin buyuttugu, gecip bitmek bilmeyen zamanin kisitladigi tarif edilemez bir gerilim. Hep iki secenek cikar bu gibi durumlarda. Nedense uclenmez! Iki secenek de kendine yeni bir iki secenek dogurur mitoz bolunmeyle. (Bolunmeyle? Bolunmez bir hareketesizlik icinde hem de. Gulunc.) Sonra bir bakarsin ki matrisin icinde kaybolmussun. Bazen kaybolduguna o kadar cok kaptirirsin ki; cozmeye calisirsin iki bilinmeyenden dogan sonsuz bilinmeyenli denklemleri. Iste sanirim bu noktada insan uzaklasiyor kendi dunyasindan. Uzaklasmak da muhtemelen bilincaltindan fazla kendimizi zihinsel olarak yormamak icin alinan bir onlem olsa gerek. Bekliyorum. Alternatifler aginda bogulmak istemiyorum, cunku acilan her yeni alt dal iyilestirici olmaktan cok uzak. Detaydan butune bir perspektif bakis atayim dedigim de ise zoom out yaparken cok uzaklasiyorum. Kafam karisik diyecegim, ama aslinda kafam degil de hersey cok karisik. Soyut yasiyorum hayati soyutlamadan akan zamandan. Bir bakiyorum; soyutlaniyorum senden fardinda olmadan.

Pazar, Nisan 29, 2007

Suuctu Selalesi

Suuctu Selalesi
Bazi zamanlar vardir, hani bilirsiniz o zaman gececektir ama bir turlu gecmez. Inadina hic bitmesin denilen zamanlarda akip gider carcabucak. Bu haftasonu zamanlama olarak; yeni bir yer kesfetmenin hazzi ile gecirilecek harika bir haftasonuydu! Her yeni bir kefis; yeni bir dunya demek insanin kendi icinde. Cok doluydu zihnim, akip gitsin istiyordum tum fazlalik yaratan dusunceler inadina bir turlu gecip bitmek istemeyen zamanla birlikte. Bu moduma uygun harika bir secenek vardi: Selale! Tam yeri tam zamani!

“Su akar guldur guldur,
Gel yar beni guldur”

Sabah gune mahmurlu gozlerle basladim. Sanki kaloriferin yanibasinda miskinlik yapmak isteyen kediler gibiydim. Ayilmak, hazirlanmak ve yola koyulmak… Yataktan kalkma suresi icinde cok zor geldi. Ama baharin gelmesiyle birlikte gunes tum yasama renk kattigi icin bu mahmurlugu uzerimden kolayca attim, veee hep beraber bulusma noktasinda toplanip yola koyulduk. Bursa – Izmir Karayolu uzerinde ilerleyip, Bursa’nin Karacabey Ilcesine girdik. Ilcenin merkezinden, Cataltepe Mevkii’ne dogru yaklasik 17 km iceriye dogru saptik. Muradiye Sarnic Koyu yolu uzerinde uyanan ve yesillikle burunen doga manzarasi ile Suuctu Selalesi’ne yoneldik.

Yuruyus zamanlamasi mevsim olarak cok guzeldi. Hava ne soguktu; suyun kenarinda yurumek icin; ne de fazla sicakti suyun buharlasip sadece dere yataginin bombos kalmasi icin… Ne ruzgar bizi savuruyordu, ne gunes yakip kavuruyordu. Kar-kis zamanlarina gore suda bir miktar azalma vardi, ama parkurun orman ici kismi icin bahar aylari dogru zamanlamaydi.

Hemen klasik teknik bir bilgi: selale 38 m yukseklikten dik bir yariktan hizlica asagiya dogru akiyor. Aktigi yerde kayalar icinde irili- ufakli, derinli-sigli, kucuk kaya goletleri olusturmus ve tepeden dokulen sular bu bosluklarda toplaniyor. Kayalarin arasinda sularin diger kaskatlar arasinda dolasmasini saglayan ufak ama derin kanalciklar var. Dogal kaskatlar uzerinden akan sular bir cok kucuk selale olusturuyor kendi icinde. Suyun ana kaya goletinin icine yukaridan dustugu yerde carpmadan ve hizla akan sudan kaynaklanan su partikulleri cevreyi bir sis bulutu gibi kapliyor. Sis olarak gorulen su zerreleri fark ettirmeden ustunuzu basinizi sirilsiklam ediyor, haberiniz olsun! Ustelik o an fark etmediginiz bir soguklukla, buzzz gibi zerreciklerle! Hani ozellikle donuste neden boynuma giriyor yada neden boynum tutuldu derseniz diye soyluyorum:) Tecrube ettik de, heheh.

Yuruyuse selalenin son buldugu noktadan geriye dogru kaynagina yonelik olarak yapacagiz. Bunun icin once 38 m yukariya cikmamiz gerekiyor. Asagidan bakinca bir parkur az cok kendini belli ediyor kivrila kivrala diye. Baslarda kolay adim atarken, hafiften yukarilara dogru zorlasiyor cikis. Gercek bir keci gibi tirmandik! :) Agaclarin kokleri topragin uzerinden yer yer cikmisti, ve biz zorlu acilarda koklere tutunarak yukariya dogru ciktik. 38 m geride kalmisti, ve selalenin dokuldugu noktadan artik asagiya bakabiliyorduk!

Suuctu Selalasi’nin suyu Kara Dere’den gelmekte. Yukariya ulastiktan sonra Kara Dere’yi takiben kaynaga en yakin yere ulasmaya calicagiz yer yer dere kiyisindan gecerek yer yer orman icinden yuruyerek.

Orman, kayin ormani! Yuksek yuksek kayin agaclari. Yapraklari yeni yesermis! Yeni yapraklara dokunduk! Yumusacik! Renkleri bile acik yesil! Daha yeni yeni olusmuslar :) Tazecik yapraklar… Tum orman boyunca hem de! Gokyuzunden usulca suzelen gunesin sicak isiklari, yeni acmaya baslayan seyrek ama taze yapraklar arasindan bize ulasiyor! Ara ara basimi kaldirip yuksek agaclarin taze yapraklari arasindan parildayan mavi gokyuzunu gormek beni sehir hayatinin zihinsel yorgunlugundan uzaklastirdi.

Her ne kadar yeni uyanan dogadan bahsediyorsam da, ormanin tum agaclarinin yapraklarini doken agaclardan olusmasindan dolayi, sonbahar ve kistan kalip sararip dokulen yapraklar tum toprak zemini kapliyordu. Kurumus yapraklar ayaklarimizin altinda ezilirken, onlarin arasindan yeni can bulan baska bitkilerin yesil yapraklarini gorebiliyorduk. Ormanin neminin getirisi olarak yer yer cok degisik yosunlar bazi agaclarin, taslarin yada topragin uzerine mesken etmiserdi kendilerini. Gunesin yogun geldigi bolgelerde ise taze dogal cimler topraktan neredeyse fiskirmisti! Hele hele ara ara acan renk renk cicekler! Ne romantik bir orman!

Uzunca bir sure sari yapraklarin uzerinde agirlikli olarak duze yakin hafif meyilli bir yolda yuruduk. Ara ara onumuze dikenli dallari olan agaclar, ara ara ustune basip biraz yukariya bizi cikartan ufak tas-kayalar vardi. Cok fazla hissetmeden yavas yavas yukarilara dogru cikiyıorduk. Bu zamanlarda dere kiyisindan uzaklastik, yer yer dereyi tepeden izledik.

Iki kez iki yamaci birbinine baglayan, ustu parca parca beton kapaklarla kapatilmis sulama kanallarinin uzerinden gectik. Bir tanesinin altindan yuksek debili dere geciyordu, ve nispeten yuksekteydi. Bu yuzden birinci kopru daha tedirgin ediciydi. Ikinci olanin alti yapraklarla doluydu ve sadce iki ayri yamaci birlestiriyordu.

Bu noktada biz sanki biraz rotadan saptik! :):):) Cunku devam ederek ulastigimiz yer, baslangic yerimize gore dikine bir guzergah olmustu. Ormanin bittigi bir yola cikmistik. Bu yolsan asagi kisma dogru yurundugunde alabalik restoranlarina ulasiliyormus. Biz tekrar taze ormanimizin icine daldik ve ayni guzergahtan donuse gectik. Donusler her zaman daha kolay oluyor.

Kolay oluyor olmasina da; hani yukarikeci gibi tirmandik dedigim dik yamactan asagiya inmek hic kolay olmadi. En basitinden vucudumuzun agirlik merkezi egimli bir arazide zeminden acili olarak uzaklastigi icin dengemizi iniste korumak oldukca zordu. Bunun icin surekli olarak ya caprazlamasina inis yaptik ya da kendimizi kurtarmak adina! (abartili bir ifade oldu ama; o an insan oyle hissediyor:) ) oturup kaya kaya indik. Topraktan neredyse agac koklerini bile kazidik! (hahhaha, abartili bir baska ifade!) Inisteki sloganimizn yada teknik direktifimiz surekli suydu: “agaci hedefle, agaci!” neden mi? Oldu da dengeni yitirirsen bari agac seni tutsun! :))))

Inisin kalintilari olarak bacaklarimizda hissedilir yorgunluktan sonra, hemen cantamizda kalan son yiyeceklerimize abanip bitkinligimizi toparlanmaya calistik. Asagidan bakinca; su kadarcik yer icin mi biz kendimizi heba ettik demekten de alamiyor insan kendini dogrusu! :):):)

Ama bizi bu yorgunluk paklamadi… Veeee; onumuzdeki haftalarda yapilacak olan
Leylek Senligi’nin yerini gormek icin donuste EskiKaragac Koyu’ne ugradik. Koyde, meshur Issiz Hani ziyaret ettik. Aslinda bir ara Bursa’daki hanlari da anlatmak gerek. Simdilik birkac foto ile yetinelim yeter…

Iste boyleee canlar!

Yeniden bir arada olabilmek dilegiyle, sevgiler!

[Not: Su guldur guldur akiyordu da; yar gelip guldur mu? ayri bir muamma… :( ]

Pazar, Nisan 15, 2007

Geyikler-Kurucesme Parkuru / Uludag

Geyikler-Kurucesme Parkuru / Uludag
Yazimi; bergamot aromasi odami saran, tavsan kani kivaminda demli, ajda bardakta cayimi yudumlarken ve fonda da anatolia cd'mi dinlerken yazmaya basliyorum bu keyifli gunun ardindan. Bu cay keyfi buyuk bir luks benim icin suan!:) Cunku, bu kadar kolay bir hikingte karin kaslarim agridi:) O nedenle, bilirsiniz; cok spor yapinca, fazla mekik cekince nasil karin kaslariniz agrir ve fazla kipirdamayamazsiniz yada fazla bir sey yiyemezsiniz, bende o durumdayim! (Biraz abartmis olabilirim tabi:) mazur gorunuz canim, yazariniz biraz prenseslik yapmak istiyor)

Aslinda, bugun “
Softabogan-Cobankaya Parkuru”nda yuruyusumuzu yapacaktik. Aslinda, bu parkurdaki yuruyusumuz de bugun degil haftaya idi (onumuzdeki haftanin 23 Nisan olmasindan dolayi bir hafta one alinmisti program). Yani aslinda, bugun aslinda olmayan bir programi gerceklestirdik. Aslinda, hani guzel de oldu:) Gerci henuz gidemedigimiz o bolgeyi bilmiyorum, ama bu gunku “hiking”imiz oldukca zevkliydi. Gune hafif puslu ve serin bir sehir sabahi ile basladik. Grubun toplanip otobuslerin kalkmasina yakin hafiften yagmur ciseliyordu en ana caddesinde sehrin. Oldukca kalabaliktik, bir ara saydim kirk kisinin ustundeydi sayimiz. Birkac gun oncesinin havasina aldanarak genelde cok siki giyinilmemisti. Gri, azinlikta da olsa yer yer mavi, bulutlarla kapli gokyuzune inat yari mahmurlu gozlerle bulusma yerine giderken gozlerim otobusleri ariyordu. Ancak otobuslerden once kirmizi montlar bir anda parladi! Zirve Dagcilik da vardi! Ekip kendi arasinda toplanmisti. Montlari siyah-kirmiziydi, ve gri bir havada o heybetli cantalarin arasindan kirmizi renk ben buradayim diyordu! Gozaliciligindan etkilenmemek imkansizdi!

Buyuk iki otobusumuzle Cekirge uzerinden Uludaga dogru yola koyulduk. Kivrila kivrala gitmeye basladik. Inkaya Koyunu ve yasi 650yi deviren Tarihi Cinari gectik. Doganin uyanisini gormek, birbirinden farkli bir cok yesilin tonunu bir arada gormek, taze taptaze fresh yeni yapraklariyla can bulan agaclar, gunesin yer yer bize bulutlarin arasindan kendini gostermesi; harika bir Pazar sabahina baslangicti!


Uludag Yolunun 22.kmsinde Karabelen Mevkiinde Milli Park Girisine dogru toprak zemin uzerinde yada buyuk taslarin uzerinde kar birikintilerini gormek bir anda bizi endiselendirdi. Acaba yukarisi nasildi? Usuyecek miydik? Peki ya yuruyebilecek miydik? Otobuslerimiz virajlari alip biraz daha yukariya cikmaya baslayinca artik karlar kendilerini iyice belli ediyordu. Oysa az asagida, sehirde cok uzun zamandir kar yoktu, ve biz henuz dag yolunun cok basindaydik. Olan oldu iste! Virajda buz var! Ilerisi daha da kapali bir yol!

Otobus nasil cikacak? Ustelik koruklu buyuk otobus?! Onumuzdeki arac neden capraz duruyor? Kaymis mi? Otobusten iniyor muyuz? Soguk... Ne kadar bekleyecegiz acaba. Belki de buradan yuruyecegiz. Otobus gidebilecek mi? Otobusumuz mu kayiyor? Adventure! Adranelin! Panik! Endise! Viraji alamadi mi? Hay Allah kurtaramadi? Hahh! Simdi oldu kurtardi! Tamam, tekrar biniyoruz:) Adventure! Adrenalin! Relaxing! Rahat nefes alma! Parkurumuza ulasabilecegiz. Hissedilir olcude soguk, etraf karli, biz nispeten ince giyinmisiz, ama yapabiliriz, yuruyebiliriz... Hayir! olmadi! Bir sonraki kisimda otobuslerin ilerlemesi cok zor... Maalesef! Hizli bir karar vermek zorundayiz. Guzergah degistirildi. Adventure! Adrenalin! Merak! Gruba aitlik! Bu hafta burasi ulasim acisindan zorlu, belki onumuzdeki hafta farkli olurdu ama bu hafta uygun degil. Geri donecegiz.

Tekrar Bursaya dogru iniyoruz. Milli Park Kapisindan geri donuyoruz, asagiya dogru iniyoruz. Yolun Bursadan daga cikis yonunde, yani sag tarafinda, "Yesil Tarla Geyik ve Karaca Uretme Istasyonu" bizim daha cok bildigimiz adiyla Geyik Koruma Alani var. Simdi ise biz dagdan inis yonunde yolun sol tarafindayiz. Geyik Koruma Alaninin karsisina denk gelen bir patika girisi var. Giris zincirli. Zincirleri elimizle kaldirip altindan gecip yaklasik 20 kmlik ve 5 saatlik parkurumuza adim atiyoruz. Sirtimizda cantalarimiz olmasa zincirin altindan gecisimiz plaj danslarina benzeyecekti:) Ama sirtta canta olunca iki buklum olup alttan geciverdik. Bu rakimda hava sehir havasina cok yakin. Soguk degil.


Sezon icin cok guzel bir baslangic oldu; duz bir yuruyusle basladik. Tirmanis hic yapmadik, surekli asagiya dogru indik. Kondisyonumuzu zorlamadik. Arazinin kolayligi da bizi yardimci oldu. Yer yer traktorlerin buyuk tekerleklerinin actigi ve sonradan da gunesin etkisiyle kuruyan girintili cikintili arazide yuruduk. Buradaki marifet; traktor izlerinin arasinda kendini saklayan camur birikintilerine batmamakti! :) Keza, pacalarimizin ve ayakkabilarimizin camur icinde kalmasi icten bile degildi.

O kadar rahatlatici bir yuruyustu ki! Doga yeni yeni uyaniyordu. Kuru dallarin bir kismi yesillenmis, tazecik yapraklarla donanmis... Bazi turler henuz bahara gecmemisler... Bazilarini beyaz bahar ciceklerini bile acmis! Yesilin bir cok tonu! Bazi yerler de toprak dokusu bos, topragin kendini goruyorsunuz, bazi yerlerde calilar bitivermis, hele hele kendiliginden canlanan cimler! Dogal bir ortu olusturuvermis dumduz bir satihta! Cimlerin arasinda yeni yeni acmayan baslayan minicik bahar cicekleri... Pembesi, sarisi, mavisi, lilasi... Ufacik sumbuller! Kekikler! Ballibabalar! Papatyalar! Serinligin ve hafif nemin verdigi toprak kokusu! Basinizi az kaldirdiginizda binalari gormediginiz goz alabildigince genis bir gokyuzu!

Mola yerimiz; guzargah guzerinde bilinen, dag suyunun cesmeden aktigi, ates yakilabilmesi icin taslardan kucuk bir alanin olusturuldugu duzluk bir cim alandi cam agaclarinin altinda. Dagcilarimiz kamp atesini yaktilar ve ates bizi cagirdi! (ehehhe, burger king reklami gibi oldu; ates seni cagiriooo!) Insan durunca usumeye basliyor, ates de tam zamaninda yetisti dogrusu! Sansliydik; atesin cevresinde olusturulan cemberde ruzgar arkamizdan esiyordu ve duman altinda kalmadik! Sandviclerimizi hazirlamaya basladik. Yaninda kamp ocaklarini getirip kuranlar su kaynatip makarna yaptilar. Arada bir de corba muhabbeti vardi ama yakalamayim kim de bittigini en son :) Ateste kizartilmis sicacik bir ekmek... Mmmmm... Mis gibi! Uzerine sicak bir neskafe keyfi! Mmm mmm mmmm! Ateste de isinmak! Keyif iste! :)





Yola fazla egimli olmayan patikadan inisle devam ediyoruz. Ulastigimiz yer cok tarihi bir yer! "Ipek Yolu" uzerindeyiz! Evet evet! Dogru! Dogudan gelen mallar, bu yol uzerinden tasinarak sehrin o donemki ticaret merkezine yani Hanlar Bolgesine ulastiriliyormus. Az ilerideki aciklik tepe alandan da cok rahat eski Bursa perspektifini yakalayabiliyorsunuz. Ulucami... Pirinc Han... Kozahan... Kapali Carsi... Hanlar Bolgesi... Yesil Cami... Yildirim Kulliyesi... Cekirge...
Eliniz altinda tum Bursa!

Hasan'in ciftliginin oldugu mevkiden Bursamiza bir bakis daha attik... Muhtarla sohbet edildi... Uludaga ozgu sayilari azalan bir cesit kangal ile de tanistik... Yavru olmasina ragmen oldukla iri idi! Sehir hemen ayaklarinizin dibinde ama aliskin oldugumuz yok yok, kisin buradaki koyluler acaba ulasimlarini nasil sagliyorlar? Bir baska guzellik ise, bizim yuruyus diye nitelendirdigimiz bu yollarda o mevki insanin gunluk yasamini kendilerine gore kolaylikla surdurebilmeleriydi. Bizler dikkatli dikkatli yururken oradaki ufacik cocuklar agac tepelerindeydi korkusuzca :)

Az ilerde yeni bir inise gectik, biraz cali cirpi arasindan... Biraz taslik bir alandan... Az biraz orman icinden...

Yol boyunca karsimiza uc catrak cikti... Her catrakta sagdakini tercih ederek sona geldik. Sona geldigimiz yerde Gokdere Vadisi bizi heybetli goruntusuyle bekliyordu. Iste Setbasindan akan Gokdere buradan geliyordu sehre! Iste Bursa! Iste dagin yamaclarina kurulmus sehir! Iste Uludag!

Sona geldigimizde Maksem semtinin ust kisminda bulunan Aydede Tekkesinin oldugu yere inecegiz, Molla Fenâri Semtine. Bunun icin son duzlugumuzde soldan yol aliyoruz. Ve az ileride de evlerin damlarini gormeye basliyoruz! :) Boylece dagdan sehre inmis oluyoruzzz !!! :):):)

Son keyfimiz de yukaridan gorup zihnimize kazidigimiz Kozahan'da cay ve turk kahvesi!
Bir baska yerde bir arada olabilmek dilegiyle…
Sevgiler!