Pazar, Kasım 27, 2011

FOTOFEST - ULUSLARARASI BURSA FOTOGRAF FESTIVALI


Turkiye'de ilk defa olmak uzere, 15-23 Ekim 2011'de Bursa'da "1. Uluslararasi Fotograf Festivali" start aldi. Bursa Buyuksehir Belediyesi, Bursa Kent Konseyi, Bursa Fotograf Sanati Dernegi (BUFSAD) ve Bursa Ticaret Borsasi'nin onderliginde bircok fotograf sanatcisi fotograflariyla Bursa'yi donatti.

Festivale, 100 ulkeden 41 farkli sanatci katildi, 30 sergi ve 90 fotograf gosterisi duzenlendi, 12 belgesel gosterimi ve 36 seminer 7 teknik atolyede gerceklestirildi.

(Tanitim videosunu bilgisayarinizin sesini acarak izleyiniz.)

Geleneksellesme hedefi tasiyan festivalde, fotograf kareleri soguk sergi salonlarinda sergilenmekten cok daha oteye gecti ve tum Bursalilar ile bulustu. Iste, bu nedenledir ki; bu festivalin her sene tekrarlanarak Bursalilarin gonlunde yer edecegine inancim yuksektir.

Profesyonel fotografciligin yani sira amator fotogracilikla bile ilgisi olmayan, fotograf sanati hakkında bilgisi de olmayan bir cok kesim; fotografin yasam alanlarinda sergilenmesiyle birlikte farkindaligini artirdi.



Hemen hemen tum halkin ugradigi alisveris merkezlerinin koridorlarinda... Bursanin kalbinin attigi Cumhuriyet Caddesinde... Esnafin ve halkin icice bulundugu Bursanin simgesi hanlarda... Ve, ilgilileri icin ozel olarak Merinos Ataturk Kongre ve Kultur Merkezi ile BUFSAD Sergi Salonlarinda...

İlgisi olmayanlar bile goz ucuyla baktilar fotograflara... Kimi cercevesi ile ilgilendi... Kimi renkleri ile... Kime biraz daha derine inince nasil cekmis dedi... 

Iyi de oldu! Ellerine saglik! 


Festival, Cumhuriyet Caddesinde Nostaljik Tramvay Hattı dogrultusunda gosterisli bir yuruyus ile basladi. O kadar dogru bir yerdi ki; carsiya cikan herkes coluk-cocuk, genc-yasli, kadin-erkek, esnaf-calisan; boyunlarinda fotograf makinesi asili onlarca kisiye bakip sasirdilar. 


Ve, belki de bir cogu fotograf olgusu ile ilk defa tanisti. Farkindalik ve bilinc bir cita daha atladi zihinlerde...


Blogtaki fotograflar arasinda yok ama coskuyu kacirmak imkansizdi,
ben de "Yuruyen Sergi" oldum! :)


Yuruyen Sergi, Cumhuriyet Caddesinde Ertugrul Meydaninda kurulan buyuk bir cadirda sona erdi.


Fotofest Programi, bir hafta boyunca seminerler, atolye calismalari, gosteriler ile dolu doluydu...


Sergiler ise yaklasik bir ay halka acik kaldi.


Cadirda, protokol acilis konusmalarini takiben barjkovizyon gosterilerine gecildi.


2011'deki programi merak ederseniz:


Emegi gecen herkese tesekkur ediyor ve kutluyorum, ellerinize saglik!



Daha fazlasi vardi ama hepsini gezemedim. Duzenlenen film gosterilerine ve seminerlere katilamadim. 

Hedefim seneye! 
Hem de dijital fotograf makinemi artik cantama koyup, slr makinemi boynuma asarak! :)

Iste benim gezdigim sergiler:

YUZLER - FOTOFEST 2011


(Fotograflari ekleyecegim.)



EDWARD KEATING-FOTOFEST 2011



ED KEATING – ROUTE 66

“Önemli olan gidilecek olan yer değildir, seyahatin kendisidir”.

Serbestlik ve yirminci yüzyıl; bu sözü söyleyenin tekrar düşünmesinde fayda var.

Eğer Amerika’nın güneyindeydiyseniz sadece bir şehirden diğerine yürümekle bile özgürlüğünüzü, hatta hayatınızı riske atıyor olabilirdiniz. İşlememiş olduğunuz bir suç için, ya da serseriler gibi dolaştığınız için gözaltına alınmanız mümkündü. Hızlı bir şekilde yargılanarak ceza alıp, ardından da kefaletinizi karşılayan kişiye olan borcunuzu ödeyebilmek için bir çalışma kampında çalışmaya zorlanabilirdiniz-sadece bir siyah olduğunuz ve o an yanlış yerde bulunduğunuz için.

Ya da eğer bir hippiyseniz, Georgia eyaletine hiç yaklaşmamanız gerekirdi. Uyuşturucunuzu yedek lastik içerisine saklamak, arabanızın camlarını kapalı tutmak ve uzun saçlarınızı da şapkanızın altına gizlemek zorundaydınız.

Ama ne olursa olsun Amerika’ya özgü olan bu vazgeçilemez uzun yol yolculukları vardı. Connecticut’tan 1977 yılının sonbaharında ayrıldım ve zikzaklar yaparak California’ya kadar seyahat ettim.

Koltuğumun altında bir şişe içki ve aklımda bir ya da iki gece yanında konaklayabileceğim arkadaşlarımın listesi ile yola çıktım.

İlk durak Washington DC’ydi.

Ardından batıya yöneldim (Virginia’ya girmedim, çünkü arabamda Arlington’daki sahte bir adresi göstererek alınmış ve tarihi geçmiş bir Virginia plakası takılıydı), önce Fayetville, Arkansas ve ardından aşağı doğru Galveston’a. 

Altmış altı nolu yol üzerindeki Flagstaff’da arabamı ve eşyalarımı bir günlüğüne kaybedecek kadar sarhoş olduktan sonra, Los Angeles’a kadar tek parça olarak gitmeyi başardım.

California’ya çeyrek mil kala yolun kenarında süt ve balla dolu bir bölgeye girip burada bir mucizenin gerçekleşmesini bekledim, ancak bu asla gerçekleşmedi.

Onun yerine daha aydınlatıcı, yolculuk yaptığım bölgenin tamamen bir hata olduğuna dair daha gerçekçi bir mesaj aldım. Yolculuğa çıkarken tüm zorluklar da benimle gelmişti ve bundan kaçış yoktu.

Gerçekte “California”diye bir yer yoktu. Hatta 66 nolu yol da gerçek değildi. Sadece ben vardım: Varoluşumla ilgili bir ikilem yaşayan ben; coğrafyanın canı cehennemeydi.

California’da bende bir değişim oldu ve belki yolun da bunda bir payı vardı.

Devasa gökyüzü, sıcak ve kuru Mohave bölgesi, yüksek ve gösterişli, köknar benzeri zirveleri olan Arizona platosu. Açıklık ve boşluk; düşünmek, kıyaslamak ve tekrar kıyaslamak için sahip olunan zaman. 

Ve insanlar; hayatın güçlükleriyle benden çok daha başarılı bir şekilde başa çıkabilen sıradan insanlar.

Bu kadar sert ve bu kadar güzel bir doğadan, böyle gerçeklerden etkilenmeden, önemli değişimlere uğramadan geçip gitmek ne kadar mümkün olabilir ki.

Ve ardından, otuz yıldan fazla bir süre geçtikten sonra aynı bölgeye tekrar dönmek ve dolaştığım yerleri bulabildiğim kadarıyla tekrar gezmek, geçmişte attığım adımları takip etmek.

New York Times tarafından Amerika’nın Otoyolu, 66 nolu yol, yolların anası üzerine hazırlanacak olan bir yazı dizisi için bir çalışma. Yeniden sayısız yolculuk ve binlerce mil… bu yolculuğu asla yapamayanlar için, yolculukları kısa ve hayal alemleri dar olanlar için, kendini kaybedecek kadar sarhoş olup arabasını kaybeden ve hala onu arayanlar için.









KEN SCHLES - FOTOFEST 2011




BURIM MYFTIU - FOTOFEST 2011


KAYIP / DISAPPEARED

Kosova’da kaybolanlar ve arkada kalanların bir görsel şiiri.







RENA EFFENDI - FOTOFEST 2011



Rena Effendi – Oil Village:

Oil Village, Sovyetler sonrası Azerbaycan’ın bir şehri olan Bakü’deki kirletilmiş doğada sıkışıp kalmış insanların ve fazla nüfusun sebep olduğu kentsel yozlaşmanın hikayesini anlatır.

Bu proje, hayatını çalışmaya ve avlanmaya adayan, Sovyetler Birliği’nde 90.000’in üzerinde kelebek türü toplayan, geçmişte çevre aktivisti ve böcek bilimcisi olan babam Rustam Effendi’ye adanmıştır.

Ölümünden sonra miras kalan Effendi’nin yaşam çalışmaları ve kelebek koleksiyonu, yetersiz saklama koşulları sebebi ile bozulmaktadır.

Geride kalan tek görsel kanıt, bir kitap için hazırlanmış ancak hiç bir zaman yayınlama şansı olmadığı elli adet tehlike altındaki kelebek türü fotoğraflarıdır.

Oil Village, babamın fotoğraflarındaki kelebeklerinin mükemmelliği ile kaotik ve tehlikeli kentsel çevrenin kontrastlığının birleşimidir. Burada kelebekler, insan şartlarının zorluğu bir yana doğanın kırılganlığı için de sunulmuştur.




Biyografi
1977, Bakü. Bakü’de yaşıyor.

Rena Effendi’nin fotoğrafları, uluslararası kapitalizmin sorunlarını -kentleşme, çatışma sonrası toplumların çöküntüsü, yolsuzluk- gündelik hayatın merkezindeki dirençle çekincesiz biçimde birleştiriyor.

Boş Hayaller: Boru Hattı Boyunca Yaşanan Hayatların Bir Tarihi (2002-2007) başlıklı fotoğraf dizisi Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattını izleyerek petrol endüstrisinin insanların yaşamı üstündeki etkisine odaklanıyor.

Dünyanın en uzun ikinci hattı olan 1.700 kilometrelik bu ham petrol boru hattı, Hazar Denizi’ndeki petrol yataklarını, Türkiye’nin Akdeniz kıyısındaki limanı Ceyhan’la birleştiriyor.

Hat, tüm Kafkaslar bölgesi için, ama özellikle de topraklarından geçtiği üç ülke için (ayrıca yapım aşamasında safdışı bırakılan Ermenistan, dördüncü ülke oluyor) çok büyük bir jeopolitik öneme sahip.

Boru hattı ABD ve Batı Avrupa’nın ciddi katkısıyla yapıldı ve pek çoklarınca Rusya’nın bölgedeki etkisinin azaldığının bir işareti olarak görülüyor.

Fotoğraflar altı yıllık bir zaman zarfında, boru hattının yapımını ve 2006′daki açılışını kapsayacak biçimde çekildi.
Belgesel fotoğraflar, uluslararası kapitalizmin çalışmalarının çatışma durumlarında yarattığı yıkımı, yan etkilerine karşı her gün gösterilen direnişi ve petrol dolarlarıyla beslenen muğlak ilerleme vaatlerini gösteriyor.

XENIA NIKOLSKAYA - FOTOFEST 2011


XENIA NIKOLSKAYA : TOZ / DUST







FREDERIC DELANGLE - FOTOFEST 2011


KATE BROOKS - FOTOFEST 2011


KATE BROOKS / IN THE LIGHT OF DARKNESS

A Photographer’s Journey in post 9/11 World









 

CAROLYN DRAKE - FOTOFEST 2011


SERGİ VE SÖYLEŞİ : VAHŞİ GÜVERCİN

Carolyn Drake Istanbul’da yaşayan bir belgesel fotoğrafçıdır. Fotoğraf kariyeri 30 yaşında New York’ta çalışmakta olduğu multimedya ofis görevini terkedip dünyayı kendi deneyimiyle anlamaya karar vermesiyle başlayan sanatçı 2007′den bu yana siyaset, kültürler, çevre ve Sibirya’nın altında Çin, Afganistan, Rusya ve Iran’ı kapsayan devasa bir bölge olan Orta Asya’da devinen fikirleri keşfetmektedir. Carolyn Drake, Brown Üniversitesinde tarih ve basın kültürü eğitimini 1994 yılında tamamlamıştır. Fotoğraf eğitimini ICP ve Ohio Üniversitesinde almıştır.