Cumartesi, Mart 31, 2018

ANİ HARABELERİ - ANİ ŞEHRİ

ANİ HARABELERİ - ANİ ŞEHRİ
Doğu Ekspresi’nin (Okumak için tıklayınız: DOĞU EKSPRESİ-5 TREN YOLCULUĞUMUZ) son istasyonu olan şehir merkezindeki Kars Tren Garı’nda indikten sonra sözleştiğimiz gibi kiralık aracımız ile merkezdeki konaklama yapacağımız yere geldik. Tren yolculuğumuz her ne kadar renkli, eğlenceli, müzikli, oynamalı, ritüelli ve maceralı geçse de 27 saatin üzerimize bıraktığı bir yorgunluk vardı. Konaklama evine ulaşır ulaşmaz o koca çantalarımız odamızın koridoruna yığıldığı gibi bizlerin de yataklara yığılmasına ramak kala son enerjimizle duşumuzu alıp kendimize geldik. Kendimize geldik dedim ama pek de emin değilim aslında. Yatağa yatıyoruz minik minik kıprıntılar, yataktan kalkıyor koltuğa oturuyoruz aynı şekilde devam. Bir iki adım atıyoruz, hafif sallantılar. Dedik ki galiba deprem oluyor. Ama hiçbirimiz bir diğerini telaşeye düşürmemek için tüm varsayımlarımız zihnimizden sessizce geçiriyor. En sonunda söz nasıl açıldıysa açıldı da birbirimizi anladık. Meğer 27 saat tren yolculuğunun kulaklarımızın denge merkezinde yaptığı geçici bir durummuş, tren raylar üzerinde tıngır mıngır giderken o harmoniye biz de kapılmışız. Geceden sabaha uyuyunca tüm o küçük sarsıntı hissi kayboldu.
Sabah kahvaltımızdan (ertesi günkü Boğatepe Köyü kahvaltısı için tıklayın: BOĞATEPE KÖYÜ – ZAVOD KÖYÜ – ZAVOT KÖYÜ - GRAVYER KÖYÜ) sonraki ilk rotamız, Kars’ın güneydoğu kesiminde Ocaklı Köyü sınırlarında Ermeni Yaylası olarak anılan bölgede kalan, merkeze yaklaşık 40 kilometre mesafedeki Ani Harabeleri idi.  Bölgeyle ilgili tarihi kültürel bilgilere şu linklerden daha detaylı ulaşabilirsiniz:  www.kulturportali.gov.tr www.karskulturturizm.gov.tr   www.karskultur.gov.tr Sizin için bir özet yaparsam da şöyle; Ortaçağ döneminin kıtalararası en önemli ticaret yolu olan İpek Yolu’nun Kafkas bölgesinden Anadolu topraklarına giren ilk kapısı, Ani şehridir. Bugün Ani Harabeleri olarak anılan Ani şehir, kapılarını ziyaretçilere ören yeri olarak açmaktadır. Günümüzde Ermenistan ile Türkiye’yi ayıran derin vadinin ve vadiden geçen Arpaçay’ın batı tarafında Türkiye sınırları içinde kalan; Geçmişte M.Ö. 5000li yıllardan beri var olduğu düşünülen şehir; Urartular, Kordoba, Bagrat, Bizans İmparatorluğu, Osmanlığı İmparatorluğu ve Ermeni Bagratuni Hanedanlığı’na ev sahipliği yapmıştır. Tarihler boyu birçok kültürün harmanlandığı bu alan, 2016 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne 16. sıradan kaydedilmiştir.

İşte Arpa Çay, üzerinde yıkıntıları kalan Taş Köprü ve vadinin diğer yamacındaki Ermenistan:
Surlarla çevrelenen Ani şehrinin vakti zamanında 7 tane kapısı varmış; Orta Kapı (Aslanlı), Çifte Beden Kapısı (Kars), Hıdrellez Kapısı, Acemoğlu Kapısı, Mığmığ Deresi Kapısı, Divin Kapısı ve Suyolu Kapısı. Şehrin içinde şuan yıkıntı olarak görünen geçmişin önemli yapıları bulunuyor; katedral, tapınak, kilise, manastır, cami, fırın, kervansaray, pazaryeri, hamam, köprü, çarşı, evler ve yerleşim yerleri.

İşte kapılardan biri:
Ve yıkıntı olarak karşımıza çıkan tarihi miras:


Yola çıkmakta esas arzumuz tren macerasını yaşamakken, yolun kendisinin getirdiği rota olan Ani Harabeleri ziyareti, bizi düşüncesel anlamda çok farklı boyutlara taşıdı. Yolculuğun en farklı kazanımlardan biriydi. İnsanlık güzel şey. İçine giren renge göre gökkuşağı mı oluyor kapkaranlık bir gece mi oluyor, mesele bu.

Yaşamın gittiği yolu renklendirebilmek üzere :)

Cuma, Mart 30, 2018

BOĞATEPE KÖYÜ – ZAVOD KÖYÜ – ZAVOT KÖYÜ - GRAVYER KÖYÜ

BOĞATEPE KÖYÜ – ZAVOD KÖYÜ – ZAVOT KÖYÜ - GRAVYER KÖYÜ
Doğu Ekspresi (üzerini tıklayın) tren yolculuğumuzun bizi götürdüğü en güzel rotalardan biriydi: Boğatepe Köyü. Doğu Anadolu bölgesinde yer alan Kars ilinin kuzeybatı yönünde kalan Boğatepe Köyü, il merkezine yaklaşık 50 kilometre uzaklıkta ve yaklaşık 2000 metre rakımlı son zamanlarda adı sık anılan bir köy. Bizlerin bugünlerde Boğatepe olarak adlandırdığı köy, eski adıyla yerel halk tarafından Zavod Köyü/Büyük Zavod Köyü olarak biliniyor.
Köyün bölgedeki diğer köylere göre daha çok tanınmasının sebebi farklı tarihine dayanıyor. Kırım Savaşı’nda yenilgiye uğrayan Rus Çarlığı’nın yeniden Osmanlı İmparatorluğu ile girdiği ve 93 Harbi olarak bilinen -dönemin mali işlerinde geçerli olan rumi takvime göre 1293 yılında (hicri takvime göre ise 1877 yılında) başlayan - Osmanlı-Rus Savaşı bitiminde Osmanlılar toprak kaybederek Kars ili civarı Rusların yönetimine girmiş. Bu dönemde Rus Ortodoks Kilisesi'nden ayrılmış bir mezhep olan rus köylüsü Malakanlar, Rusya Çarlığı ile yaşadıkları ayrışma/sürgün neticesinde bu bölgeye yerleşmişler. Bölge coğrafyasının hayvancılığa uygun olması vesilesiyle malakanlar burada kendi içlerinde kapalı bir topluluk olarak hayvancılığa başlamışlar. Aynı zaman dilimi içinde de Kars-Tiflis yolculuk ve posta yolunu kullanan bir grup İsviçreli, bölgenin coğrafyasını kendi memleketleri/Alp Dağlarına benzettikleri için onlarda da bu bölgeye yerleşmişler. Ve bölgede herkes kendi bildiği işi yaparak bir tür simbiyotik yaşam kurulmuş,  İsveçliler köyde mandıralar kurarak malakanların hayvancılıktan elde ettikleri sütleri gravyer peyniri yapmak için kullanmışlar. 
Boğatepe Köyü’nün eski adının Zavod Köyü olmasının kelime kökeni de mandıra demek olan zavod kelimesine dayanıyor, zaten malakanların kelime kökeni de rusça süt anlamına gelen moloko kelimesinden gelmekteymiş. Gel zaman git zaman derken tarihin değişmesiyle birlikte 1918 yılında Kars yeniden Türk topraklarına katılmış ve malakanlar 1926lı yıllarda kendi memleketlerine dönmeye başlamışlar, gidenlerin yerine Tiflis taraflarından Karapapak Türkleri gelmeye başlamış ve peynir üretime onlar devam etmişler. 
1936 yılında da köyün adı Boğatepe Köyü olarak değiştirilmiş. 2005 yılında Birleşmiş Milletler fonu ile köy içinde eski bir mandıra derlenerek vakti zamanın gravyer ve kaşar peyniri üretiminde kullanılan araç ve gereçlerin sergilendiği Zavot Eko Müzesi haline getirilmiş. 
Böylesine iç içe geçmiş bir tarihle diğer köylerden ayrılan Boğatepe Köyü’nün kaderi, Doğu Ekspresi’nin popüler hale gelmesiyle parıldayarak yeniden gündeme gelmeye başlamış.
Yola çıkmadan önce oluşturduğumuz rotamızda kahvaltının dillere destan olduğunu öğrendiğimiz gravyer köyüne ulaşımı, araç kiralayarak gerçekleştirdik. Konaklama yaptığımız Kars merkezden sabah erken saatte yola çıktığımızda gökyüzünde yağmur bulutları vardı. Henüz yağmur başlama bile Çıldır Gölü’nde olduğu gibi yağmura yakalanacağımızı düşündük. 50 km.lik yolun ortasına gelmeye başladığımızda rakımın yükselmesiyle birlikte hava durumu değişmeye başladı. Yağmur derken hava sertleşti ve kar taneleri bulutların arasından düşmeye başladı. Biraz daha ilerleyelim hadi biraz daha derken kısa süre içinde yollar ve yolların kenarındaki tarlalar kar içinde kaldı. 
Sisin de arttığı yolda biran Boğatepe Köyü’ne ulaşamayacağımızı veya nasıl ulaşacağımızı düşünmeye başladık. Mesafe olarak navigasyon yolun ortasında olduğumuzu gösterdiğinden ne geri dönmeye gönlümüz razıydı ne de bilmediğimiz yolda ilerlemeye emin olabiliyorduk. Üstüne üstlük telefonla defalarca görüştüğümüz ev sahibin telkinlerine rağmen bahsedilen yol ayrımını görememek ilerleme konusunda hevesimizi kursağımızda bırakıyordu. Ama azmettik ve o karlı yolu hiçbir trafik sıkıntısı yaşamadan aşabildik ve köy içinde ev sahibimiz ile buluşabildik.
Burada kahvaltıya gelceğiniz zaman önceden köylüler ile iletişime geçiyorsunuz ve sıraya koydukları bir düzen içinde evlerine misafir olarak kahvaltıya gidiyorsunuz. Telefonlaşmaz iseniz ev de yok, kahvaltı da :) Yani bizim Bursa’daki Cumalıkızık köyü gibi bir durum yok. Biz de rezervasyonumuza sadık kalarak muhteşem bir Boğatepe köy kahvaltısına ulaşabilme keyfini yaşıyoruz. Kahvaltı ile ilgili edebileceğim gerçekten birkaç kelime var ve o birkaç kelime yaptığımız 27 saatlik tren yolculuğunun en taçlandırılmış keyfini çok rahat kapsıyor. 
Kahvaltı soframıza konulan her bir ikram muhteşemdi, muh-te-şem. İnanılmaz lezzetliydiler. Ve gerçekten böyle bir ev sahipliği çok nadir görülür. Tekrardan ve tekrardan kendilerine çok teşekkür ediyorum ve can-ı gönülden sevgilerimi selamlarımı gönderiyorum. Bir anda soğuyan hava ve telaşeli yoldan sonra sokak başında evin beyi Hüseyin bey (Hüseyin HASKARABAĞ) bizi karşıladı. Evin hanımı Sevim Hanım, biz gelene kadar kuzinenin üstünde sabah sağdıkları sütü kaynatmaya başlamış, yumurtaları haşlamış, çayı demlemiş, içinde patatesleri közlemeye başlamış, hamur işlerini pişirmiş, sofrayı köylerine özgü peynirler ve kendilerinin yaptıkları reçeller ve yine köyle özgü doğal bal ile donatmış; malakan peyniri, göbek peyniri, kars kaşarı, tereyağ, kaymak, bal, el reçeli, umaç helvası, mafiş, kete, feselli, köy ekmeği, taze süt, taze yumurta, köz patates Yolda geciktiğimiz için evin büyük annesi -Hüseyin beyin annesi- kahvaltısını yaparak yan odaya televizyon karşısına geçmiş. Biz içeri girip kuzine sıcaklığında ısınıp hep beraber sofraya oturduk. Ne güzel bir kahvaltı sohbetidir o yaptığımız, ne güzel bir misafirperverliktir, nasıl bir güleryüzdür. Hiç unutamayız kilometrelerce öteden artık bizler. Bize ne değerli bilgiler anlattılar köylerine ait, yaptıkları işlere ait, ailelerine ait. Nasıl sakin ve nasıl iç huzuru yüksek kişiler, bir bilseniz, bir tanısanız, ah bir kahvaltı yapsanız onlarla.
Sadece kahvaltı mı? Hüseyin bey ağıllarının kapılarını Sevim hanım fırınlarının olduğu hamur işlerini yaptıkları avlunun diğer tarafındaki mutfaklarının kapılarını bize açtılar. Evlerinin hemen yanındaki tek derslikli köy okulunu ziyaret etmemize vesile oldular. Hani çoğunlukla bizlerin büyüklerimizden dinlediği veya televizyonlarda kâh eski filmlerden kâh yerel belgesellerden gördüğümüz tek sınıf içinde farklı yaş gruplarının olduğu köy okulu ve köy öğretmeni.  O öğretmen sınıftaki sobaya odun atarken hem sınıfın içi ısınıyor hem de yürekler. Kızçemi sınıfa misafir öğrenci olarak kabul ettiğinde yavrukuş tabi ki çok şaşırdı. Çünkü gördüğü, bildiği, düşündüğü, sandığı öğrencilikten çok farklı bir ortamdaydı. Sıralardaki her bir öğrencinin bana göre gözlerinin içi ışıl ışıl parlıyordu. Ve sınıfın cam tarafına doğru olan küçük yaş grubu için yapılan etkinlikler o taraftaki duvarlara asılmıştı, ve bizlerin de buradaki okullarımızdaki yaptığımız etkinliklerdendi. Öğretmen ile konuşup bizler de bunları yapıyoruz dediğim de; ben de internetten bakıyorum ve buradaki çocukların oradaki çocuklar gibi olması için elimden geleni yapıyorum dedi. Gel de gözlerin dolmasın şimdi! Gel de senden yaşça küçük o öğretmenin elini öpme! Gel de o yavruları kucaklama! Gel de o yavruların ana-balarını tebrik etme!
Not: İnternetten Boğatepe İlkokulunun tadilat öyküsünü bulup okuyun derim. 
Boğatape, çok güzel bir duraktın bizim fiziksel ve ruhsal dünyamızda, kal sağlıcakla!

(Not: Bu yolculuğa çıkmamız için beni postlarıyla yüreklendiren Oyun Kampta ailesine kalpten teşekkürler. İg: https://instagram.com/oyunkampta . Severek ilgiyle takip ediyoruz, yeni ilhamlar için ve bir gün takvimlerimiz uyarsa onların programlarına katılmak için.Profillerini takip edin, mutlu olacağınız bir platform)

Çarşamba, Mart 28, 2018

DOĞU EKSPRESİ-5 TREN YOLCULUĞUMUZ

DOĞU EKSPRESİ-5 TREN YOLCULUĞUMUZ
Kompartımanımızı bulduktan sonra içeriye girer girmez mutlululuktan ağzımız kulaklarımıza varıyordu “evvveeet oldu, başardık! buraya kadar -araçtan araca aktarma yaparak- gelebildik, işte trenin içindeyiz, yüklerimizi atalım hafifleyelim, oleyyy!”. Önce hemen sırt çantalarımız ve çekçek bavulumuzu yerleştirip montlarımızı rafa kaldırdık, ağır yüklerden kurtulduk. Ardından kompartımanımızı bir günlük evimize dönüştürdük camlarımızı süsleyip masamızın da düzenini kurduktan sonra yorgunluk çayı artık hazırlanabilirdi.  İşte o sırada da trenimiz hareket etmeye başlamıştı. Eğer daha önce trene hiç binmediyseniz trenin sesine ve sallantısına alışmanız biraz zaman alabilir ama keyif alacağınıza eminim. Daha önce kısa veya uzun tren yolculuğuna alışkınsanız trenin hareket etmesi sizi zorlamayacaktır. Hatta benim gibi trene çocukken binip daha sonra binmediyseniz ray sesleri, makas atlama sarsıntısı, sağa sola sallanmalar sizi tren yolculuğunun yanı sıra bir de anılar yolculuğuna çıkaracaktır. Kızımın bugün bu yolculuğa çıktığımız yaşındayken ben de, İstanbul’da yaşayan anneannem ve dedemi ziyaret edişimizde mutlaka Sirkeci-Halkalı arasındaki trene binerdim/k. Bursa’da tren olmadığı için İstanbul’a vapur ile gitmek ve İstanbul’da trene binmek aile büyüklerini görmek kadar heyecan veriyordu, hatta bazen onların sırasını bile geçiyordu, çocukluk işte:) O trenler -ki bugünün metroları gibi- kısa mesafe olduğu için yataklı değillerdi. Karşılıklı iki kişilik deri koltuklardan oluşuyorlar. Gözümün önüne hemen bir anım geliyor bile. Annem, kardeşim ve ben trene binmiştik. Elimizde de pastaneden aldığımız mini kurabiyeler vardı. Ve onlardan biri tren sallanırken kardeşimle benim elimizden kayıp yere düşmüştü. Yerde kirleneceği ve yiyemeyeceğimiz için nasıl hüzünlü baktıysak artık, karşı koltukta yolculuk yapan bir amca, bir şey olmaz üfleyin tozu gitsin demişti. Öyle gülmeyin hemen böyle de anı mı olurmuş diye. Eskiden bugün gibi her köşe başında bir pastane yoktu, her tatlı tuzlu bir kurabiye kolay bulunmuyordu ve düşünsenize çocuk gözünden elinden kayıp giden bir lokmanın önemini. Anılar kalplerde işte böyle duygularla yer ediyor. Bu Doğu Ekspresi de beni hemen çocukluğuma götürüvermişti. Ve ne mutlu ki bize kızım da bu yaşlarda eğlenceli bir tren yolculuğunu kalbine ve zihnine yazıyordu.
Doğu Ekspresi serüvenimizden önce gidip gelenlerin anlattıklarından, paylaştıkları fotoğraflardan, televizyondaki haberlerden tren yolculuğunun cam süsleme dışında bazı klasiklere ev sahipliğini yaptığını öğrendik. BunIlardan biri kompartıman dansıydı. Bir diğeri kalın çorap dansı yani patik sallamaydı. Bir diğeri özene bezene hazırlanan sabah kahvaltısıydı. Bir başkası vagon boyunca kompartımanlardan herkesin çıkıp ortak fotoğraf çekimi yaptırmasıydı. Bir başkası yemekli vagona uğramaktı. Bir ötekisi Erzurum Garı’nda cağ kebabı siparişini almaktı. Yaptık, yaptık! Hepsini yaptık! İçimizde kalırdı, yaptık. Zaten biz buna hazırlanmamış mıydık?

Ankara’dan Kars’a, Kars’tan Ankara  kışı, baharı, yazı ayrı bir görselliğe sahip coğrafyadan fotoğraflar da şimdi sizlerle…



DOĞU EKSPRESİ-4 TRENDE YEME-İÇME


DOĞU EKSPRESİ-4 TRENDE YEME-İÇME

Masamızın üstünü organize ettikten sonra artık tren klasiklerine keyfine başlayabilirdik. Yol yorgunluğunun üzerine bir güzel çayımızı demledik. Tren evet sallanıyor ama masanın üstündekileri veya ocağın üstündeki çaydanlığı devirecek kadar sağa sola gitmiyor. Elbette elektrik ve sıcak suyun ve cam bardakların olduğu bu küçük ortamı gözünüzün ucuyla sık sık kolaçan etmelisiniz, o ayrı. Yanında ev böreğimizi yiyerek çay keyfimizi taçlandırdık, doğrusu ellerime sağlık :)

Sonrasında iyice uykumuz gelene kadar kah kompartıman içinde kendi kendimize dansımız, kah komşular ile tanışma ve kaynaşmamız, kah vagonlar arası geçişlerle treni keşfedişimiz, kah çocukların birbirini yeniden bulup oynamaları, kah tur rehberi komşumuz ile güzergahları ve yolculuğu konuşmamız derken geceyi ediverdik. Kompartımanımızın orta ışığı kapatıp aydınlatmayı kırmızı gece lambasına çevirdik. Camda da yanan led ışıklandırmamız ile trenin çuf çuflaması arasında uyuyakaldık. Sesten veya hareketten ya da konforsuzluk olur da uyuyamam sanmayın, o serüvenin içinde olmak sizi tatlı bir dinlemeye çekiyor bile.
Sabah kalktığımızda bir tren klasiğini yerine getirmek için sabırsızlanıyorduk: mükellef bir kahvaltı sofrası hazırlamak! Bu yazıyı yazmadan önce Ağrılı bir iş arkadaşım ile çocukluğunda yaptığı doğu ekspresi yolculuklarında unutamadığı soğan kokusunu konuştuk, diyor ki “alıyor piknik tüpünü, koyuyor üstüne tavasını, pişiriyor yemeğini”. Bugün de aynı, aynı! Değişen tek şey o gün memlekete yolculuk, bugün trenle keşif. Bugün de sucuklu yumurta yapılıyor. Akşamdan kondüktör uyardı “aman sabaha sucuklu yumurta yapacaklar pencereleri açıp ortamı havalandırsın”. Herkes söz dinledi. Herkes birbirine en az konforsuzluk yaşatmak için kapasını kapattı. Kimse kimseyi rahatsız etmedi. Biz de kahvaltımızı çuf çuf sesleri eşliğinde yaptık.
Trend aç kalma diye bir şey yok, herkes kendi yemeğini yapacak diye de bir şey yok. Yemekli vagonda çeşitli yiyecek ve sıcak-soğuk içecekleri bulabilirsiniz. Zira biz de daha sonra yemekli vagonun da tadını alabilmek için çayımızı orada içtik.
Trende sadece kahvaltı mı yapılır derseniz,  kocaman bir hayır gelir benden :) Zira minik bir çocuğun minik bir midesi olunca kolaylık olsun diye hazır ve katı gıdalar ile beslemek annelik şanına yakışmazdı. Öğle uykusu sonrası acıkan yavrucuğuma pişiriverdim bir tarhana :)
İlk günün akşam saatleri Erzurum Garı’na denk düştüğü için, bir diğer tren klasiğini yerine getirdik. Gara ulaşmaya yaklaşık 1-1,5 saat kalan cağ kebabı siparişi verdik. Bazı olumsuz yorumları okuyunca nereden sipariş vereceğimizi düşünürken imdadımıza kondüktörümüz yetişti. Çok lezzetli ve malzemeden çalmadan dürüm şeklinde hazırlanan cağ kebabımız tren garda beklerken elimize ulaştı. Siparişi verdiğimiz yer: Muammer Usta.
Dönüş yolculuğumuzu da yine trenle yaptığımız için bir sabah kahvaltısı daha yaşadık. Bu sefer gece-gündüz yolculukları ters olduğundan akşam yemeğimizi de kendimiz hazırladık. Ne mi? Tabi bir tatar olarak: mantı! Hayır, hayır, açmadım tabi :) Yola çıkmadan önce yaş hazır mantı ve yoğurt aldık. Büyük sahanda mantıyı bir güzel haşlayıp küçük sahanda erittiğimiz tereyağ ile buluşturduk. Yoğurdu da toz sarımsak ile karıştırdık. Diğer baharatlar da elimizin altın. E daha ne olsun, haydi afiyet olsun!
Arada kaç kez yapılan kahveleri hiç saymıyor ve yazmıyorum bile :)

Haydi sizler de bir kahve almaz mısınız Doğu Ekspresine karşı şöyle keyifle :)


Salı, Mart 27, 2018

DOĞU EKSPRESİ-3 YANIMIZA NELER ALDIK?

DOĞU EKSPRESİ-3 YANIMIZA NELER ALDIK?
Yolculuk için hazırlığımızı ig ve blog sayfalarından yaptığımız için hiç zorlanmadık, hiç eksikli kalmadık. 24 saati geçme garantili kesintisiz tren yolculuğumuz için yanımıza aldıklarımız şunlardı:
  • Önce kompartımanımızı evimiz gibi bize özel, bize ait bir yaşam alanına çevirmek için bir kutu hazırladık. Kutuda kompartıman camlarını dekoratif hale getirmek için led ışıklarımız, kış konseptli kar tanelerimiz, gelen baharı müjdeleyen marteniçkamız, hayatımızın anlamı (!) elsamız, aile fotoğraflarımız, fotoğraflarımızı asmak için kırnapımız, küçük ahşap mandallarımız ve bunları yapıştırmak için bandımız vardı.
  • İstasyonlar arası genelde telefonlar ve internet çekmediği için sevdiğimiz müzikleri bir usb belleğe kaydettik. Yanımıza tabletimiz aldık.
  • Kurduğumuz kamplarda kullandığımız rezistanslı tek gözlü elektrikli ocağımızı yanımıza aldık. Rezistanssızlar vagon sigortasını attırdıkları için kondüktörler tarafından istenmiyor. Ocağınızı ya rezistanslı ya da kamp ocağı olarak ayarlayacaksınız.
  • Telefon, tablet ve ocak için yanımıza üçlü grup priz aldık. Çünkü gidişte iki dönüşte tek priz vardı.
  • Uzun tren yolculuğumuzda yeme-içme için sahan, çaydanlık, cezve, tabak, çatal bıçak kaşık, kupa, fincan, bardak gibi temel eşyalarımızı yanımıza aldık. Su, çay, kahve (türk kahvesi ve hazır kahve), ıhlamur (ıhlamur, adaçayı, kurutulmuş gonca gül, kabuklu tarçın ve karanfilden oluşan bir paket hazırladım), ayran, kakao tozu, anadolunun vazgeçilmez kolay çorbası tarhana, şeker ve baharatlar (tuz, karabiber, toz biber, sarımsak tozu, nane, kekik), meyve, peynir-zeytin-tereyağ-yumurta-sucuk-bal gibi kahvaltılıklar (bunları Ankara Yeni Garı’ndaki Migros’tan da temin edebilirsiniz), börek-çikolata-ekmek gibi yandaşları beslenme çantamızda hazır ettik. Kompartımanımızdaki misi masayı göz önünde bulundurarak yanımızda iki adet seyyar raf getirdik, ki muhteşem iş gördü. Masa örtümüz de yanımızdaydı.
  • Temizlik çantası yaptık. İçinde peçete, ıslak-kuru mendil, ıslak-kuru tuvalet kağıdı, sabun, bulaşık deterjanı, mini el havlusu, diş fırçaları, diş macunu, şampuan, sprey kolonya gibi banyosal eşyalar bulunuyordu.
  • Ecza çantası hazırladık. Acil ihtiyaç durumunda kullanacağımız temel ilaçları yanımıza aldık.
  • Kalın kışlık botlarımızla uzun bir yolculuk geçiremeyeceğimiz için yanımıza naylon :))) terliklerimiz aldık.
  • Kompartımanızda yataklarımıza temiz çarşaf serilmişti, yastık kılıfları da keza aynı şekilde yeni yıkanmıştı, pike niyetine bir beyaz çarşaf daha verilmişti, gece için kareli yün battaniyeler katlanmıştı. Okuduğumuz yolcu yorumlarında yastıkların kendilerinin düşünüldüğü kadar teniz olmadığı yönünde görüşler vardı. Biz de kamp çantamızdan şişme yastıklarımızı yanımıza aldık. Temizlikle ilgili hiçbir sıkıntı yaşamadık. Tek handikap koltukların sırtlarını yatırıp yatak haline getirdiğimizde ortaya çıkan döşeme kokusu idi. Onu da camları açarak giderdik.
  • Kondüktör de yolculuk öncesi 2 adet temiz el havlusu ve 2 adet havlu terlik verdi. Yine yolculuk için 2 bardak su, 2şer adet de tatlı ve tuzlu atıştırmak ikram etti.
Bakın bu defterin dili olsa da konuşsa nasıl sistematik bir hazırlık yaptığımı :))
Yeni bir detaylı çalışma ile şekillenen bir başka gezide yeniden görüşmek üzere! :))

DOĞU EKSPRESİ-2 VAGONLAR NASIL?


DOĞU EKSPRESİ-2 VAGONLAR NASIL?
Bu upuzun trende üç farklı özelliğe sahip vagon ile yolculuk yapabiliyorsunuz. Her birbirinin birbirine göre hem avantajı hem dezavantajı var, önemli olan hangisinin sizin ihtiyacınızı karşılayacağı ve hangisi olursa olsun bu yolculukta anılar heybenizde birçok anının/tecrübenin birikeceği.

Lokomotifin başından sonuna doğru vagonlar pulman, örtülü kuşet ve yataklı olarak sıralanıyor. Bu geziye çıkmadan önce ben de hangisinin nasıl olduğunu bilmiyordum. Şimdi bakalım:

Pulman, bildiğimiz otobüs koltuğu gibi tren koltuklarının sıralandığı bir vagon. Koltuklar oldukça geniş ve uzun yolculukta ayaklarınızı uzatabilmeniz için aralıklı, gece uykuya dalabilmeniz için hafifçe geriye doğru eğilebiliyor ve ayrıca kendi ekseni etrafında 180 derece dönebiliyor. İki yan yana koltuk arada koridor ve sonra tekli koltuk olarak yerleştirilmişler. Kısa mesafe yolcuları, tek kişi yolcular veya daha ekonomik yolculuk yapmayı tercih eden yolcular tarafından genellikle kullanılıyor. Bunun yanı sıra TCDD tanımlaması şu şekilde: “Pulman vagon: Pulman vagonlardaki koltuklar için aynı anda yapılan satışlarda farklı cinsiyetlere bilet verilmektedir. Farklı zamanlarda birbirinden bağımsız yapılan satışlarda bay yanına bay, bayan yanına bayan yer satışı yapılmaktadır.”
Örtülü kuşet vagondaki kompartımanlar dört kişilik bir yolculuğu imkân sağlıyor. Karşılıklı dört adet geniş tern koltuğu bulunuyor, koltuklar arasında pencerenin altına monteli mini bir tezgâh bulunuyor. Bir – iki bardak veya cep telefonunu koymak için. Koltukların sırtı kapatılınca alt kat yataklar ortaya çıkıyor. Ranza misali üst kat yataklar da duvara kilitli bulunuyor. Kilidi açınca karşılıklı iki ranza ortaya çıkıyor. Kompartıman kapısı yarıya kadar camlı, camlı bölmenin iç kısmında perde bulunuyor. Kompartımanın adı da buradan geliyor zaten. İçeride sıcaklık ayarlı klima var. Bu vagonda yolculuk daha ziyade gezi amaçlı Doğu Ekspresi yolcularınca dört kişilik grubu veya aileyi bozmamak için tercih ediliyor. Eğer tek başınıza veya iki kişilik memleket yolculuğu yapıyorsanız, bu kompartımanlar arasında boşluk veya doluluk kadın/erkek uzun yol yolculuğu için değişim yapılabiliyor. Bu durumda ya kompartımanı dört bilet ile dolduracaksınız, ya da değişim olasılığına hazır olacaksınız. TCDD tanımlaması şu şekilde: “Dört kişilik, yatarak seyahat imkân veren kuşetli vagonlarda kompartımanın tamamının satın alınması dışında, farklı cinsiyetlerden yolculara bilet satışı yapılmamaktadır. Ancak, aynı cinsiyetten olması kaydıyla birbirini tanımayan yolculara bilet satışı yapılmaktadır.”
Biz yataklı vagon ile yolculuğu tercih ettik. Bu yola çıkışımızdaki arzumuz çuf çuf yolculuğunu baştan sona doya doya kimseyi rahatsız etmeden ve kimse tarafından rahatsız edilmeden yaşamaktı. O nedenle de yataklıda gidip geldik. TCDD tanımlaması şu şekilde: “İki kişilik seyahat imkanı veren yataklı vagonlarda ise aynı anda satılmak kaydı ile cinsiyet farkı gözetmeksizin iki kişiye veya ücret farkını ödemek koşuluyla tek kişiye bilet satışı yapılmaktadır.

Yataklı vagondaki kompartımanızda neler vardı dersek:
  • Altlı üstü ranza olan iki yatak. Oturduğumuz koltuğun sırtını yatırdığımız zaman alt kattaki yatak oluyor. Üst kattaki yatak da duvarı kilitli, kilidi açıp çektiğinizde ranza ortaya çıkıyor.
  • Mini bir masa, alt çekmecesini açınca uzuyor. Masanın ayak kısmında dolap içinde mini bir buzdolabı ve yan tarafında yiyeceklerinizi koymanız için 2 raflı mini bir dolap.
  • Sıcak sulu, sıvı sabunlu, aynalı, havlusu getirilen bir lavabo.
  • Mont ve diğer çanta vb eşyalarınızı asmak için 2 adet askı ve ayrıca duvara monteli askılar, üst kısmında eşyalarınızı yerleştirmek için geniş bir duvar rafı. Bavullarınızı koltuğun altına da yerleştirebilirsiniz.
  • Camınız için hem perde hem de güneş siperliği.
  • İçerisini 21 ila 27 derece arasında değiştirebilmenize imkân sağlayan klima.
Tüm vagonların başında ve sonunda biri alaturka diğeri alafranga tuvalet bulunuyor. Tuvaletlerin temiz kalması tamamen yolculara bağlı. Şöyle ki yataklı vagonda kişi sayısı az olduğu için tuvaletler daha temizdi. Sırayla vagonlar arası yolcu sayısı arttığı için temizliğin sağlanması zorlaşıyordu. Ama yine de tüm tren olabildiğince temizdi. Tüm tuvaletlerde su, sıvı sabun, tuvalet kâğıdı ve kâğıt havlu bulunuyor. Tuvaletler uçaklardaki gibi vakumlu.

Bu arada evcil hayvanlarınızı da yanınızda götürebiliyorsunuz. Biz kedimizi evde bıraktığımız için yolculuk koşullarını bilmiyorum. Genel olarak tüm detaylar bu adreste yazıyor.
Doğu Ekspresinin turizme kazandırılmasından dolayı kompartıman ve yan vagon komşularımız da bizim gibi maceraperestlerdi. Birlikte çok eğlendik. Gidiş ve gelişte tren içinde de dışında da güvenlikle ilgili hiçbir olumsuzluk yaşamadık. Dönüşte yapılan bir ihbar sonucu bir istasyonda jandarma kimlik kontrolü ve araması yaşadık. Bizlerin misafir olduğunu anlayan jandarma vagonları telaşeye sürüklemeden usulca görevi yaptı. Kondüktörler gerçekten çok önemli görevliler hani derler ya "dil bu, vezir de eder rezil de". Gidiş yolculuğumuzdaki kondüktörümüz bizi yolculuğa o kadar sıcak adapte etti ki; biz onun bu özverisine yeterli karşılığı verememişiz diye hayıflanıyorum. Zira dönüş kondüktörümüz, Doğu Ekspresinin bu kadar sosyal medyada popüler olmasından rahatsız olduğu tüm vagon ile tartışarak aktardı. Camlara yapıştırılan ışıkların, yapılan kahvaltıların, dansların saçmalık olduğunu herkesin fotoğraf çekme hevesinde olduğunu kendisinin yıllardır bu trende çalıştığını ve bu trenin insanları memleketlerine götüren bir tren olduğunu söyledi. Oysaki ben bu sosyal medya patlamasından oldukça memnundum. Zira ben senelerdir hiçbir gezimi doğu bölgesine yapmaya niyetlenmemiştim, hatta treni kullanmayı hiç düşünmemiştim. Fena mı olmuştu kompartımanların ev sıcaklığı içinde 24 saat için süslenmesi? O kadar gencin genellikle batıdan kalkıp doğu tarafına yolculuğa çıkması? O kadar tur grubunun her yaş kesimine hitap eden program hazırlaması? Son varış noktası olan Kars ilinin yerli turizme kazandırılması? Oradaki esnafın canlanması? Devlet Demir Yolları gibi güçlü bir kurumun ulaşımda tercih edilerek daha da güçlendirilmesi?

Sözün özü, yeniliklere direnmeyelim!

Diğer Doğu Ekspresi yazılarını okumak için tıklayınız:

DOĞU EKSPRESİ-1 BİLETLER VE GENEL BİLGİLER